20 Eylül 2010 Pazartesi

BLOGA İSMİNİ VEREN KİTAP..

Kapa gözlerini ve dinle sakî, bir İstanbul lalesinin çığlıklarını duyuyor musun?!.. İstanbul’a çıkmayan bir lale yolu, laleye çıkmayan bir İstanbul kadar kayıptır, yitiktir. Rüzgârları toplayan hüzünler aşklar yoksa İstanbul bahçelerinde ve bir kabir başında ışıklar yas tutar gibi laleler ağlar seher vakitlerinde.
Uyan sakî, lale devrindeyiz!..
Lale devrinde uyanıyoruz, yazarın bize “Uyan ey Sakî!” diye seslenmesiyle. Gözlerimizi Lale Devri’nde açıyoruz.
Bir aşk cinayetiyle başlayan yolculuğumuzda bizlere kimler kimler eşlik ediyor. İshak Efendi, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, III. Ahmet ve gönünllerin şuh şairi Nedim.
Yolculuğa bir delinin ve bir aşığın başından geçenlerle başlıyorsunuz. Sonra mesela bir aşığın meselesinden çıkıp, bir İstanbul, bir imparatorluk meselesi haline geliyor.
700 yıl hüküm süren bir imparatorluğun belki de en hüzünlü 12 yılı konu oluyor romana. Belki de hüznün ve mutluluğun en fazla bir arada olduğu ve en fazla yollarının kesiştiği bir dönem.
İstanbul’un güzelliğinin zirveye ulaştığı, adının dillerden dillere dolaştığı bir dönem. İstanbul eğlencelerinin, Sadâbâd güzelliklerinin ve Lale’nin zirvesine ulaştığı bir dönem.
66 sualde bir cinayetin nasıl aydınlandığını, olayın sadece bir cinayet olmadığını okudukça görüyorsunuz. Sayfalar ilerledikçe siz de romanın içine giriyor, cinayeti çözmeye çalışan bir dedektif oluyorsunuz. Roman cinayetten uzaklaşıp aşkın derinliklerine girdikçe siz de cinayetten uzaklaşıyor ve gönlünüzde bir aşk acısı hissediyorsunuz.
Okuyanı kendine bağlayan bir roman. Adeta kahramanlarla birlikte yaşıyorsunuz olayları. Onların başına gelen bir şey sizi de derinden yaralıyor. Aşklarını derinden hissediyorsunuz. Bir lale soğanına, bir laleye verilen o anlamı siz de hissediyorsunuz hayatınızda.
Ve tabii ki tasavvuf. Aşk olur da, sevda olur da, inanç olur da tasavvuf olmaz mı? Kitabın kendisi başlıca tasavvuf zaten. Lalenin tevhid inancını simgelemesi, Allah’ın birliğini simgelemesi tasavvufun temeli değil mi zaten?
Derler ya gül peygamberi yani kesreti, yani çokluğu, lale ise vahdeti, tevhidi, yani birliği temsil eder… İşte bu yüzdendir ya bir lale soğanından ikiz lale üretilmez. Her lale tek ve kendine özeldir.
Bu romanın içinde kendinize de bir yer ayıran. Şüphesiz kahramanların gönlünden etrafı siz de seyredeceksiniz. Olanlara müdahale edemeyeceksiniz belki, ama onları yakından izlemekten de geri kalamayacaksınız.
Uzun süredir okuduğum ender kitaplardan bir tanesi Katre-i Matem. Ve bitirdiğimde sanki ömrümün bittiğini düşündüren bir kitap. Şimdi hangi kahramanlarla yaşayacağım ben? Şimdi hangi kahramanların özünü bileceğim…
Katre-i Matem – İskender Pala
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat*

* Yılın en uzun gecesinin hangi gece olduğunu müneccimler ile takvim düzenleyenler asla bilemezler. Onun hangisi olduğunu ancak gama müptela olmuş âşık bilir.

HERKESE OKUMASINI TAVSİYE EDİYORUM.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder